Trabzon’da doğdum 1975’te… Baba memleketim Giresun ile anne memleketim Rize-Fındıklı’nın geometrik merkezi Trabzon olduğundan ağırlık merkezim de Trabzon oldu hep. Memleketin havasından suyundan mıdır bilmem, yazma – çizmeyle, fotoğrafla, tiyatroyla geçirdim çocukluğumu, gençliğimi çoğu Trabzonlu gibi. Ayna denirdi adına Karagöz perdesinin. Çocukken kağıdı yağlayarak yapardım aynayı. Sonra “Yar bana bir eğlence medet!”. Omzuma bir mendil atıp eşi dostu üçüncü sınıf meddahlık gösterime mahkum ettiğim de olurdu. Şimdi Karadeniz sahil yolu geçen Trabzon sahiline kurduğum tripodumun başında, batan güneşe karşı en güzel anı beklerken geçirdiğim saatler… Photoshop’un hayatımda olmadığı, sanatsal ürünlerin sosyal medyada değersizleştirilmediği, 36’lık filmin basımına verdiğin paraya içinin acıdığı yıllar… Banyo penceresini siyah kartonla kapatarak oluşturduğum karanlık odamda sodyum tiyosülfatı ciğerlerime çekişim; o unutulmaz güzel koku… Karadeniz’de insanın içi kaynar volkan misali. Sonra bir anda patlayıverir sanatın bir dalı olarak o volkanlar. Sanatçı olamayan da güzel olan her şeye muhabbet duyarak geçirir ömrünü…
Hayatımın ilk 25 yılını Trabzon’da geçirdim. Geri kalan kısmı için Ankara’ya geldim 2000’de. Bir zamanların Etibank’ı, Eti Holding olduğunda çalışmaya başladım bu kurumda. Şimdiki adıyla ise Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü olan kurumda makine mühendisi olarak başladığım görevime bambaşka bir alanda, iç denetçilik alanında devam ediyorum. Emel’in eşi, Mehmet Yiğit ve Eda’nın babasıyım. Klasik ASP ve C# ile ilgiliyim. Türk Sanat Müziği ve Halk Müziğini sever, batı müziğini dinlemek için klasikleşmiş olana kadar beklerim. Yayla çorbasını yoğurtla yer, karnıyarığa bayılırım. Yarışma programlarına katılmayı severim, kazanmayı daha çok severim; kare bulmacayı TV yarışmalarına kıyasla katıksız adil bulurum. Akvaryumlarım vardır evimde ve akvaryumlarıma sığmayan balıklarım. Bir de bir dünya var; insan akvaryumu derim ona da. Hayallerimi sığdıramam insan akvaryumuna.