Sevmek ne kelime, bayılırız. Hele bir de üç beş gol sıralamışsak küfürler, pardon tezahüratlar göğe yükselir. Tribünlerden aşağı ağzımızdan tükürükler saç saça rakip oyunculara ve hakeme sevgimizin ne kadar derin olduğunu ifade eden şarkılar söyleriz. Futbolcuların ama özellikle de rakip futbolcuların susamış olabileceklerini düşünerek su şişelerini ve ayranları sahaya en çabuk varabileceği şekilde ulaştırırız. Fedakarlığın hududu mu olurmuş? Futbolcuların ve hakemin nafakasının temini de üzerimize vazifedir. Gönlümüzden koptuğunca bozuk paraları futbolcuların üzerine yağmur gibi yağdırırız. Hakem eğer delikanlıca (!) bir karar vermişse spor aşığı bir yönetici sahaya iner ve kararı kutlamak için gökyüzüne şarjörü boşaltır. Böylece yönetici de maçın bir karnaval coşkusu içinde geçmesine naçizane katkıda bulunur.
Tezahüratlarda kimse unutulmaz. Bu delikanlı hakemi yetiştiren ailesi de minnet duygularıyla anılır. Hatırlamaktır amaç emeği geçenleri ne de olsa. Bu yüce gayeyle güfteler yazılır, besteler yapılır.
Futbol sevgisi derler bunun adına. Bu sevgi hiçbir şeye benzemez. Bu sevginin baş mimarları olan futbolcular tabii ki bir sevgi seli ile mükafatlandırılmalıdır. Maçın bitiş düdüğüyle tüm gerçek futbolseverler sahaya inerler. Yakaladıkları futbolcuyu öperler öperler öperler. Soyunma odasına biraz erken giden futbolcu varsa futbolseverler minnet duygularını onlara da göstermek için soyunma odasına minik minicik bir baskın yaparlar. Böyle bir sevgi selinin önünde asla durulamaz. İnsanlar akın akın stattan dışarıya akıp, rakip taraftarların boğazına sarılırlar, tebrik ederler,öperler adeta, öperler de öperler…
Milletçe böyleyizdir biz. Sıcak kanlı, fıkır fıkır. Biz başkaları gibi coşkumuzu bastırabilecek karakterde olamayız ki!